30 Aralık 2009 Çarşamba

Hijack - The Horns Of Jericho (1991)


İngilizler ilginç insanlar. Neye ellerini atarlarsa kendine özgü bir stil yaratıyorlar. Sinemada ve müzikte bunu birçok örneğini gördük. En basitinden; Rock müzik için örnek verebiliriz; Britrock diye bir tür oluşturdular. Rock dinleyen kesimin bir bölümü, şu an sadece britrock dinliyor.

Hiphop'un köklerinin atıldığı, seksenlerdeki oldschool müzikten etkilenerek bazı gruplar kuruldu. Bu grupların ilk kayıtları seksenlerin sonunda günyüzüne çıkmıştır.
Sonraları British Hiphop ya da kısaca Britcore adı verilecek olan akımın babaları arasında; Gunshot, Son Of Noise, Hardnoise ve en önemlisi Hijack yeralmaktadır.


Style olarak; çok hızlı akan flowlar, hızlı stringler, lead, keyboard temelli synth melodilerinden oluşur. Hardcore stili oldschool ile harmanladığını da söylemek mümkündür. İngiliz Garage müziğinin bir sonucu olarak ortaya çıkmış olabilir. Fakat Britcore'dan etkilenerek bir çok electronic grubunun ve buna ilaveten bir çok yeni tarzın ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
Grup; Kamanchi Sly, DJ Supreme, DJ Undercover, Ulysses, Agent Fritz ve Agent Clueso'dan oluşuyor. İlgi gören ilk kayıtları; Dooms of Rap ve Style Wars'tan sonra gelen longplay; The Horns of Jericho; Hiphop DJ'leri için önemli bir başucu plağıdır. Zaten ekipteki sağlam DJ kadrosu da bunun emaresi.


Bu albümden alınan sampleları birçok hiphop albümünde duymak mümkündür. Çoğu Türkçe Rap dinleyicisinin dinlemiş olduğu Statik'in S2K on the Run parçasındaki ON THE RUN kısmı bu albümdeki bir parçadan alınmıştır örneğin. Örnekler çoğaltılabilir.
Albümün hiti; The Badman was Robbin olarak geçse de, aslında her parça ayrı bir hit...

Editörün Notu: 5+

29 Aralık 2009 Salı

Aesop Rock - Float (2000)


Bu sanatçıyı hiç duymuşmuydunuz? 2001 yılında olduğunuzu düşünün ve birisi size böyle bir CD veriyor. Herhalde bu isme ve kapağa bakarak, herhangi fikir yürütemezsiniz. Fakat Appleseed EP'yi dinleyerek yola başlamışsanız; idmanlısınız demektir. ve CD'yi discman'e takmak için sabırsızlanmaya başlarsınız...

Aesop Rock'ın kitleleri ilk olarak etkilemeye başlaması aslında Appleseed EP ile olmuştur. Kendine has kirli sesiyle, temiz ve akıcı bir rap yapıyor. Herşeyden önemlisi; edebi sanatların her öğesini kullanarak yazdığı rap şiiri, sözlerle yarattığı dünya ile bütünleşip, dinleyiciye için tarifi imkansız bir deneyim oluşturuyor. Appleseed EP'de bunu dinleyicilerine vermişti, 2000 yılında Mush Records'tan yayınlanan bu albüm, bize göre sanatçının kariyerinin doruk noktası.

 

[Sade fakat zekice hazırlanmış albüm kapağına dikkat ettiniz mi?!]
Blockhead ve Aesop Rock ortaya pure abstract, bir o kadar da strictly bir albüm koymuşlar. Albüm geneline sound olarak gitar ve vurmalılar hakim. O kadar bilinçli bir sound oluşturulmuş ki; enstrümanların canlı çalınmış olabileceğine dair bir izlenim oluşuyor. Kuvvetle muhtemel...
Albüm; Float'la açılıyor:
'So I heard y'all wanna float...'

 

Commencement Obedience At The Academy'nin nakaratının ana hattını sanatçının hayat görüşü olan "must not sleep, must warn others" cümlesi oluşturuyor. Zaten kollarında da bu cümlenin dövmesi mevcut.
Float'ta kuşkusuz kötü parça yok. Fakat en önemli parça; sözleriyle öne çıkan; How to Be A Carpenter. 
'So you want to be a carpenter, do you? 

Well it takes more than a hammer, boy, you're gonna need blueprints and a will to build, and...
'
Son parça; The Mayor And The Crook'un düzenlemeleri Appleseed EP'nin de altyapılarına destek veren Omega One'dan geliyor. Sample'da oriental bir stil hakim. Ali Baba & 40 Haramiler'den alınmış gibi bir havası var. Sound olarak albümün genel yapısına ters düşüyor, Fakat Ace yine güzel bir iş çıkarmış.
Albümün düetlerinde Atmosphere'dan Slug, Dose One ve Vast Aire var. Ace ve Slug'ın birlikte söylediği; I'll be OK'de adamımız sanki albümün özüne iniyor:
I'll be OK, I sing my song...
Editörün Notu: 5+

20 Aralık 2009 Pazar

Buldozer - Asıl Adım Hiphop (2002)


Buldozer; 2002 yılına kadar undergroundda bile adı bilinmeyen bir rapperdı. Bir anda çıkardığı bu albümle rap piyasasında şaşkınlığa neden olmuştu. Sonra 'aslında eskiden beri piyasa olduğundan' bahsetti??

Albüme tam anlamıyla Westcoast stili hakim. 1995-2000 yılları arasında yapılan Türkçe Rap parçalarındaki gibi bir sound var. Tuhaf??? Yayınlandığı yılda Türkçe Rapte mixing teknikleri çok farklı bir yöne doğru kaymaktaydı. Tam o dönem bu kadar vasat altyapılar içeren bir albümle karşılaşmak garip. Rafta 7-8 yıl saklandığını düşünüyorsunuz. Bu çalışma bahsettiğimiz yıllar arasında çıksaydı; bir ölçüye kadar kabul edilebilirdi. Ama 2002 yılı için tam bir hayalkırıklığı. Albümdeki tek dinlenebilecek parça; Öze Dönüş.

Tek kelimeyle: OLMAMIŞ!

Editörün Notu: 1,5

Sihir - Beşten Sıfıra EP (2001)


Almanya'nın Kuzey bölgesinden gelen Sihir'in ilk ve tek albümü. Albüm; mc'nin popüler döneminde underground olarak dağıtılmıştır. Fakat nedense sonrasında rap piyasasından tamamen kayboldu.
EP'de; şarkıdan çok skitle karşılaşıyoruz. Skitler dikkat çekici ama kes-yapıştır yönteminin dışında bir şey yok. Sihir; rap yapmada gösterdiği performansı bilgisayarın başında gösterememiş ne yazıkki. Albümün hit parçası; Buyrun'un introsunda; Sihir'in asıl mesleği olan taksi şöförlüğüne dair hoş bir anektod var. Bununla birlikte Yanlışa Gitme ve Sihir Geliyor'un da sağlam parçalar olduğunu söyleyebiliriz.
Sihir'in kendine özgü keyifli bir stili var. Bahsettiğimiz üç parçada bu tarzını tam olarak yansıtıyor. Fakat yine de albümde aşırı çiğ bir tat var.
Arşivlerden kaydı silinen bu albümü tekrar günışığına çıkarıyoruz...

Editörün Notu: 3

Şifre: Sihir'in albümlerinde şarkı aralarında yer alan inturlude ve mizansenlere rap dilinde ne ad verilmektedir.

MT - MT Vs Fuckworld (2007)


Hollanda'da yaşayan Murat Çam'ın undergroundda yayınladığı albümlerden biri. Rapper; 2000'li yılların ikinci çeyreğinde çıktığı rap sahnesinde ciddi hayran kitlesinde sahip oldu. Bunda; mc'nin düzgün vokali, tematik sözleri de etkili oldu. Ama asıl etki; hafiften arabeske kaçan sound ve vokal yapısıdır. Albüm; beat tekniği olarak yenilik ihtiva etmese de, sample ve sound ile bu açığı kapatmaya çalışıyor.

Daha önce bahsettiğimiz ağdalı sound; yer yer rhytm & blues ile füzyon oluşturuyor. Sample'larda; akustik gitar, piyano gibi evrensel enstrümanların dışında folklorik öğeler de mevcut. Liriklerde ise; genel olarak protest bir yapı var. Özellikle anti-globalist temalı parçalar dikkat çekiyor. Murat Çam; takıntısı olmuş; anne ve sıla özleminden bu albümünde de bahsetmiş. Albümün en büyük handikapı featuring performansının vasatın altında olması. Bazıları featuring desteğinin avantaj olduğunu sanıyorsa; bu albümdeki performansları inceleyerek; bu fikirlerini tekrar gözden geçirebilirler. Eğer düetler bir albüme katkı sağlayacaksa; bu RJD2'nun Final Frontier'ındaki Blueprint performansı gibi olmalı.


Adalet, Tolerans, Evrim Ve Rönesans, Sararan Son Güller Benim, Ana Ana albümün sağlam şarkıları.  Outrodan hemen önceki track; belki de MT'nin tüm diskografisindeki en iyi parça: 18 Yaşım. Murat Çam; 'anne özlemi'ni anlattığı bu parçada, adeta kalplere bir çizik atıyor. Eğer o gereksiz outro olmasaydı, Nefret'in Meclis-i Ala'sındaki meşhur kapanışını saymazsak; Turkish Hiphop tarihinin en iyi kapanışlarından birine imza atılmış olacaktı. Tecrübesizlik...

Editörün Notu: 4

Şifre: Sanatçının gerçek adı nedir?


15 Aralık 2009 Salı

Karakan - Al Sana Karakan (1998)


BİRİNCİ BÖLÜM:

Kitlelerce Karakan isminin ilk duyulması; 1995'teki Cartel projesiyle birlikte oldu. Ama işin aslı başka...

Grup; 1995 öncesinde Almanya'da Türkçe Rap'i domine eden ekiplerin başında geliyordu. O dönemde de fanatik hayranları vardı. Alper, Kerim ve Ahmet'ten oluşan Nürnberg ekibi partilerde ortalığı yıkıp geçiyordu. Alper Köksal'ın bir dönem King Size Terror grubu ile birlikte çalıştığı biliniyor. Burada g-style denediler, fakat vasat çalışmalar ortaya çıktı. Alper'in bu ekiple çalıştığını anlamak zor. Çünkü ortaya çıkan ürünün tadı ziyadesiyle yavan. O dönem Karakan ve King Size Terror arasındaki durum belli değil. Belki de KST; Alper Köksal için bir yan gruptu ve Karakan devam ediyordu.

Partilere çıkıyorlardı. Zaten albümleri olmadığı için onları jam haricinde dinlemek mümkün değildi. Karakan'ın organik dolaşıma giren tek ürünü; Defol Dazlak-Maxi Single'dır. O da dönemin sonunda; 1994'te yayınlanmış, hemen arkasından Cartel çalışması başlamıştır...

Cartel dönemi öncesi demotape'i Türkiye'deki müzik şirketlerine dinletmelerine rağmen olumlu tepki alamamışlardı. Bu kimilerine göre müzik direktörlerinin basiretsizliği. Aslında değil. Ülke bir süreç içindeydi ve o süreç dahilinde hiphop müziğin yeri yoktu Türkiye'de. Yonca Evcimik'in Abone albümü ülkenin en çok satan albümüydü mesela. Şimdi Abone'yi keyifle dinleyebilir misiniz. Ama Karakan'ı herzaman dinlersiniz. O dönemde müzik firmalarına bu müzik türünü anlatamadılar. Anlatmaları da zaten zordu. Rap diye bir şey yoktu çünkü. Üstelik dünyada milyonları etkilemiş bir müzik olan; rock bile Türkçe icra edilince satmıyorken. Daha 10 yıl önceye kadar Hammer Müzik'in sahibi Haluk Ataklı bile Türkçe Rock'ın başarılı olacağına inanmıyorum diye beyanatlar veriyordu. Bu şirket Nefret'in ilk albümünü çıkaran şirkettir?! Şirketler; pop müzik haricindeki bir müzik türünün halk tarafından dinleneceğine, para verilip kasedinin satın alınacağına ihtimal vermediler. O dönem böyle rijit bir düşünce vardı. Bu düşünceye aykırı olan; 1990 yılında albümü yayınlanan Grup Vitamin'i örnek verebiliriz yalnızca.

Karakan grubunun asıl şanssızlığı; Türk müzik piyasasının işte bu geçiş sürecini atlatmadığı dönemde varolmasıdır.



 Cartel'den sonra insanlar uzun süre Karakan'ın albümünü bekledi. Tam 3 sene! Burada inanılmaz bir prodüksiyon hatası yapıldı. Albüm yetişmese bile 4-5 parçalık bir EP yayınlanıp, Cartel'in etkisi devam ettirilebilirdi. İlk yayınlanan Erci E. albümü de fos çıkınca mainstream dinleyicisi bu müzikten iyice uzaklaştı. Sonra bir gün baktık ki; Kral TV'de Karakan klibi dönüyor. TV'de mafyavari giyinmiş 2 adam, bond çantalarıyla, limuzinlerde takılıyorlardı?! Başkaları ne düşünür bilinmez ama aklı başında rap dinleyicileri bundan hiç hoşlanmamıştı. Oldschool olduğunu iddia edip; oldschool ayakkabı üzerine dar kot giyen rapper da görmüştük ama Türk dinleyicisi olarak buna hiç alışık değildik. Hijack gibi gaz maskeleriyle çıksalardı, herhalde daha sempatik görünürlerdi. Başlarında ne prodüksiyondan, ne PR'dan anlayan insanlar vardı. En azından bunu anlamıştık. Eğer 95'te Cartel ile milliyetçi duyguları etkiledik, sert takıldık, bize boogiestyle, eşofman...oldskool-style bile yakışmaz, en iyisi takım elbise diye düşündülerse daha kötü. O zaman Uçan Silahlar zamanında Dr. Fuchs'un bir röportajında bahsettiği gibi düşünmek gerekir ki; bu hakikaten kötü...Albüm kapağı da bir rap albümü kapağı gibi değil. Rap dinleyicisini cezbetmiyor. Aksine kendinden uzaklaştırıyor. GZA'nın başyapıtı Liquid Swords'u, PE'nin Apocalypse 91'ı rap dinleyicisinin ilgisini çekebilecek albüm kapakları. Türkiye'de yapılmış en iyi albüm kapağı ise; Tunç Dindaş'ın hazırladığı Yeraltı Operasyonu'nun albüm kapağıdır. Mic Force'un meşhur albümü It Ain't Over'ının kapağı da g-style'ı sembolize etmesi açısından gayet başarılıdır.



İlk albümünü çıkaran rapperlar Shout Outs kısmında tüm rapper arkadaşlarına selam gönderir. Hele bu Karakan gibi bir grupsa! Kartoneti ilk açtığımda Methodman'in ilk albümü Tical'deki gibi dev bir listeyle karşılaşacağımı düşünmüştüm. Maalesef o konuda da yanıldık.Karakan'ın ilk albümünün dışı hiç iç açıcı değildi...
-----------------------------------------------

İKİNCİ BÖLÜM:

Albüm; Almancı Yabancı parçasıyla açılıyor. Can sıkan parçalardan biri. Lirikal olarak başarısız değil belki. Fakat sample'daki keyboardun insanı yorması, sert kickler parçayı katlanılabilir olmaktan çıkarıyor. Hemen ardından muhteşem Al Sana Karakan geliyor. Bu şarkıya daha iyi bir klip çekilebilirdi. Albümün olması gereken tek çıkış parçası. Stil de tam olarak Karakan'ı yansıtıyor.

Albümün en sağlam parçalarından biri de klasik "üfleyen" funky beatlere sahip; Hepsi Benim. Alper'e kardeşi Suikast featuringiyle destek veriyor. Suikast çok iyi bir rapper değil. Fakat bu parçada gerçekten çok iyi iş çıkarmış.

Evdeki Ses için yorum yapmaya gerek var mı bilinmez ama Kapıkule'ye Kadar için Türkçe rapin en iyi parçalarından biri diyebiliriz. Rhyme, vokal, beat, sound...Hangi açıdan bakarsak bakalım muhteşem bir parça. Tek gitar riffi üzerinde nakarata kadar giden bir melodi var. Gitar riffinden Erkin Koray'a ait bir parça olduğunu anlayabiliyoruz. Fakat şu "triptik" kelimesi gizemini hala koruyor:)

Albümün 2. single'ı Yağmur; Karakan'ın son kurşunuydu belki de. Çok iyi bir parça ama yazının en başından beri bahsettiğimiz durumlardan ötürü o da videoklip çöplüğünde kaybolup gitti. Yıllar sonra birisi çıkıp Karakan'ın Yağmur diye bir klibi daha vardı dediğinde çoğu kişi hatırlamayacaktı bile. İyi ki youtube çıktı...

Bundan 8 sene önce bir rap sitesine yazdığım yazıda bahsetmiştim: Kabus; Kerim Yüzer'in solo olarak seslendirdiği sağlam bir battle. Bu parça aslında Sert Müslümanlar ve Almanya'daki bazı gruplara battle amaçlı yazılmıştır. Şimdiki sinkaflı battlelar (diss?) ile kıyaslanınca Sert Müslümanlar'a da, Karakan'a da bu güzel battle için teşekkür etmek gerekir. Vuran Kırana da çok sıkı bir parçaydı.

Garip Anam parçasında da klasik beatleri duyabiliyoruz. Burada sample olarak "İkimiz Bir Fidanın" şarkısı kullanılmış. Nakaratı; Emrah'ın bir filmindeki repliğinden alınmış parça oluşturuyor. Albümün başından sonuna kadar inanılmaz sampling tekniği dikkat çekiyor. Kabus Kerim ve Alper Aga; Cartel'in neredeyse çoğu altyapısına imza atan Porno Ahmet'i hiç aratmamışlar. Bu parçaya kadar özellikle kaçındıkları tek stil ise scratching oldu. Zaten oldchool rapperların çoğu scratch'ten hoşlanmaz. Belki çok çok az...

Kankardeşler 2; ilkiyle kıyaslanınca sound ve stil olarak çok zayıf kalıyor. Ayrıca Parçanın bu kadar hızlı ritimle söylenmesine anlam vermek mümkün değil. Albümün en zayıf tracklerinden biri.

Albümün son tracki; Akşam Oldu sanki başka bir grubun şarkısıymış da araya karışmış gibi. Bir kere sound olarak alakasız bir yerde duruyor. Tüm albüm Barış Manço, Erkin Koray gibi sanatçıların şarkılarındaki Orient melodiler ile hazırlanmışken bu parçada çok farklı bir tat alıyoruz. Öze inildiğinde belki sound çok değişmiyor ama kickler, nakarattaki alaturka Bülent Ersoy sesi parçayı ilginç bir forma sokmuş. Daha jazzy bir hava katıyor diyebiliriz. Albümün en zayıf halkalarından biri.

Editörün Notu: 4,5



9 Aralık 2009 Çarşamba

Talib Kweli & Hi-Tek - Train Of Thought (2000)



Daha önce Blackstar grubu adı altında toplanan; Mos Def ve Talib Kweli'nin çıkardıkları albüm epey ses getirmişti. Rawkus'ın indie labellar arasında önemli bir konuma gelmesini sağlayan bu albümden 2 sene sonra Train Of Thought yayınlandı.

Train of Thought'u sound olarak ikiye ayırabiliriz. Bir yarısını; jazz, funk, rythm & blues içeren soft sound oluşturuyor. Diğerini ise; daha çok jam parçaları diyebileceğim; orta-yüksek flowlu, daha sert beatli parçalar oluşturuyor. Albüm hoş bir "Nelson Mandela taklidi" introsuyla açılıyor. Hemen ardından ilk şarkı; -aynı zamanda albümden çıkan single'lardan biri olan- Move Something geliyor. Bu parçayı sound olarak 2. kısıma sokabiliriz mesela. Tam anlamıyla jam parçası. Eyedea & Abilities'in First Born'undaki Big Shot gibi, Non Phixion'ın It's Us'ı gibi...

Albümde Memories Live gibi parçalar çoğunlukta. Genel sound da bu şekilde. Özellikle 2000'lerin başına kadar doğu ve batı yakasında moda haline gelmiş hardcore hiphop akımının inadına soft bir albüm bu. Belki de hiphopun özü olan; oldskool hiphop sevenleri daha mutlu edecek bir çalışma hazırlamak istemişler. Adı wonderkid diye anılan DJ Hi-Tek hem oldchool, hem indie sevenlere bir hediyesi olsa gerek. Blackstar daha stricky bir tarz içeriyordu ama sound olarak bu albümden alınan keyfi hiçbir zaman veremedi. African Dreams adlı parçada perküsyondan hiphopa sağlam bir geçiş yapılmış. Down For The Count; Xzibit ve Flipmode Squad'tan bildiğimiz Rah Digga'nın featuring yaptığı hardcore stilde bir parça. Albümün genel tarzının dışında ama hoş bir tat katmış. Parçadaki dial-up bağlantı sesinden o zaman nefret ederdik ama şimdi gerçekten hoş duruyor. Özlemişiz...

Son olarak; Oldskool babalar De La Soul'un eşlik ettiği enfes parça Soul Rebels'taki düeti ele alırsak; en başta bahsettiğimiz "oldskool dinleyenleri mutlu etmek istemişler" tezini yineleyebiliriz.
Neredeyse boş parça yok...

Editörün Notu: 4,5