23 Aralık 2011 Cuma

Le Cadro - Bizden Söylemesi (1996)


Cartel furyasıyla yayınlanan gizli kalmış Türkçe Rap albümlerinden biri de Le Cadro'ya aittir. Bu albümü ilk kez 1999 yılında dinlemiştim.

O yıllarda böyle bir albüme ulaşmak gerçekten inanılmaz zordu. Çünkü İnternet; IRC'de chat yapmaktan başka hiçbir işe yaramıyordu. Bütün kasetleri organik yönden temin etmeniz gerekiyordu. Kaset bulmak zordu. Çekme kaset bulunmuyordu. Orijinal kaset zaten hiç bulunmuyordu. O dönem kasetçi rafında Hedef 12'nin Tam İsabet albümünü bulmak küçük çaplı bir mucizeydi. 2000 yılında Bir Başka Melodi'nin Türk Milleti albümünü kaset sepetinde bulduğumda yaşadığım mutluluğu Rapidshare'den albüm mp3'leri indirip, 15 dakika dinleyip silen bir güruhun anlaması pek mümkün değil...

Madem bu kadar anlattık. O yıllara dair ilginç bir anektodu da eklememek olmaz.

2001 yılında bir arkadaşım vasıtasıyla elime bir kaset geçmişti. İçinde yıllardan beri hiphop ortamında efsaneye dönüşen Cartel'in demo şarkısı vardı. Herkes bu şarkıdan bahsediyordu. Fakat şarkı asla bulunamıyordu. Berbat bir çekimdi ama Cartel Geliyor!'u en sonunda bulmayı başarmıştım! Bu hisleri; o yılları yaşayanlar, eskiler daha iyi anlayacaktır. Kasedin içerisinde daha önce hiçbir yerde yeralmamış demolar da bulunmaktaydı.

Bir gün Ankara'da toplandık. 2002 yılıydı. O zamanlar ünlü bir sitenin editörü olan bir arkadaş vardı. Türkçe rap'ten başka hiçbir şey dinlemezdi. Şimdi DJ olmuş :) 

Neyse. Bu arkadaşımızın sağlam bir Türkçe Rap albümü vardı. Kimseye de koklatmazdı :) Varlığını bu koleksiyona borçlu gibiydi :) 

Kendisine elimde Cartel Geliyor! var dediğimde çılgına dönmüştü. Ben onun yaptığını yapmak yerine kasedin bir kopyasını ona vermeyi tercih ettim. Yanlış yapanlara yanlışla karşılık verecek değildim. Bana uzun süre teşekkür etmişti :) Şimdilerde bazen dergilere, internet sitelerine otorite havalarında yazı yazıyor. Geçenlerde bir dergide yazısını gördüm. 8 sene önce bir sitede yazdığım bir yazının temasını da aynen almış. Yıllardır yazdığım yazılar çalındığı için alışkınım. Bu yüzden pek şaşırmadım. 

İşte hayat böyle. Birileri üretir, birileri çalar :)

************************************************

Albüm "İçerideki Türkler"in şahane introsuyla benziyor. 93'te release edilmiş AmeriKKKa'z Most Wanted'da böyle sert bir mizansenle başlıyordu.

Şarkı, albümün en iyi 2-3 parçasından biri. Daha önceki yazılarımızdan birini hatırlayın (Bkz: Lirikal Öykü Tasarımı) Şarkıda şu an Türkçe Rap'in kanayan yarası olan storytelling mevzusu tam anlamıyla işlenmiş. Tabi o zamanlar bunun storytelling olduğu bile bilinmiyordu. 

Şimdi şöyle bir durum var. İlginç bir paradoks:

Lirikal Öyküleme'nin alasını yapanlar adamlar; yaptıklarına Storytelling deyip, süslemeyi akıl edemezken; bunun çeyreğini bile yapamayan amatör gençler; iki laflarından birinde Storytelling diyorlar. Anlamsız.

"İçerideki Türkler" intro sonrası hızlı bir stringle başlıyor. ve bize anlattığı hikaye kapsamında: Almanya'da bir Türk isen hep suçlu sayıldığını; hapishane yönetiminin mahkumlara zulmettiklerini öğreniyoruz.

Tabi ister istemez insanın "hangi hapishane güzel ki"; diyesi geliyor. Meşhur Midnight Express filmini hatırlayın. Sanki dünyanın en kötü hapishaneleri, en kötü gardiyanları Türkiye'deymiş gibi bir durum lanse edilmişti. Öyle olmadığını "İçerideki Türkler" filmi sayesinde 

Rap şiirini biraz kurcalarsanız içerisinde güzel pasajlar olduğunu göreceksiniz:

"Şimdi sen burdasın ve bir mahkumsun.
Adın bile yok artık,
0-1-9'sun!"

Sıradaki track "Elinde 5 Kart" yine albümün ağır toplarından. Sağlam bir intro ile başlayan şarkı; poker terimleri ve konuşmalı mizansen üzerine kurgulanmış. Türkçe Rap'te pek fazla anlatılmamış bir konuya değiniyor: Kumar batağına saplanmış bir adamın öyküsünü!

Klasik Turkish Style motiflere rastlamak mümkün. Fakat bu; yoğun melodi içerecek şekilde değil de; sampling ruhuna uygun bir şekilde kullanılmış.

Ekip; dinlenebilecek 3 tracki ilk sıraya dizmiş. 3. sırada "Tam Bizim İşimiz"  var. Biraz ivme kaybetse de; Le Cadro'nun ilk 2 parça da gayet iyi kotardığı storytelling mantığını uygulayabiliyor. Bundan sonraki tüm trackler maalesef vasatın altında.

Beatleri incelerseniz; albümün ucuz bir dj programıyla yapılmış olduğunu farkedebilirsiniz. Beatler fazlasıyla kötü. Ne kadar kötü olabilir ki sorusuna "Kardaktan Haberler" adlı parça kesin yanıt olacaktır :)

"Bizde Melek Olmaz" adlı şarkının altyapısı ise Dr Alban'ın Hello Africa'sından alınmış. Şarkı zaten Vitamin'in parçalarına benziyor. 

Albümün genel bir panoramasına bakarsak: Gangsta Hiphop'un, Pop/Türkü/Arabesk vokal ile sentezi denebilir. Öyküleme mantığına değil de; Pop vokale dayanan şarkıların hazmı gerçekten çok zor.

Grup dağıldıktan sonra ekibin elemanlarından Mehmet Borukçu yoluna milliyetçi temalara ağırlık vererek devam etti. 

Albüm ne kadar pespaye olursa olsun. 15 sene öncenin zor şartlarında, 3 tane örnek gösterilecek parça yapmış olmaları bile Le Cadro'ya saygı duymayı gerektirir. Müzik ve Albüm kaydı; 3 oda evimizdeki bilgisayarımızda yapılmıyordu. Bunların hepsi stüdyo kaydı, para ve fazlasıyla çaba demekti. Bu son sözlerimin önemini Kabus Kerim'in röportajını izleyenler daha iyi idrak edecektir.

Editörün Notu: 2,5

11 Eylül 2011 Pazar

Bir Hiphop Jam Eleştirisi...

                               
Eskilerden bir hiphop partisinin afişi. Sanıyorum ki; Dj Mahmut & Murat G ikilisinin albümü yeni çıkmıştı. Yeraltı Operasyonu albümü de çıkmamıştı. Harbiye'nin sağlam mekanı Captain Hook'ta! Vay Beee!..

Doksanlarda yapılmış jamlerden, kuşkusuz en büyüğü ve en efsane olanı Kıyamet Günü adlı hiphop jam'dir. Şu ana kadar, hiphop ile ilgili olarak katılamadığım için en fazla üzüldüğüm tek partidir diyebilirim.

Son olarak 2001 yılında Devil Dogs'un bir partisini izlemiştim. Tam bir hiphop partisiydi. Hiphop dinleyicileri tam anlamıyla hiphopstyle takılıyorlardı: Bereler, geniş capler, full capler, baggie style pantolonlar, fat lace takılmış oldskool gazelle, puma gibi oldskool ayakabbılar, formalar, ekose gömlekler...

O dönem Ankara'nın etkin writerlerı (ben dahil :D) tüm tuvaletleri rengarenk markerlarla tag'e boğmuştu. Party sonrası tuvaletlerde tag atılmamış hiçbir yer kalmamıştı. 

Break Dance ağırlıklı bir partiydi. Mc'lere biraz az yer ayrılmıştı. Ama harbi partiydi. Parti gibi partiydi...

Aradan geçen 10 yılın ardından tekrar bir hiphop jam'deyim. Böğüren Record (Records değil Record :D) tarafından düzenlenen partiye gidelim...


Saat 3 gibi Necil Fazıl Tiyatro Salonu'na girdim. Gördüğüm tablo karşısında hayli şaşırdım. Bildiğimiz koltuklu tiyatro salonunda hiphop partisi yapılıyordu. Garipsedim. Tiyatro salonunda hiphop partisi yapılır mı?! Bar olacak, sahne olacak. Herkes ayakta olacak. Koltuk olursa herkes oturur. Kimseyi ayağa kaldırıp dans ettiremezsin! Gerçekten de seyircilerin yarısı oturup muhabbet ediyordu. Yaş ortalaması o kadar küçüktü ki; kızlar, erkekler hiçbiri yerinde duramıyordu. Koltuğa oturanlar, kalkıp ordan oraya koşturanlar, sürekli dışarı çıkıp, girenler. Böyle boktan bir iş görmedim. Resmen kıyamet günü gibi. Sürekli bir insan sirkülasyonu vardı. Hatta bazısı abarttı. Kimisi gitti sahneye çıktı. Sahnenin önündeki bölüme oturdular. Bazıları merdivenden çıkıp, DJ'in yanında takıldılar?? Ben bu kadar terbiyesiz dinleyici kitlesi görmedim açıkçası. Yaşları cidden küçüktü ama. Bir an kendimi anaokulunda gibi hissettim. 

Anlamadığım durum; organizasyon ekibi neden bu kadar basiretsiz davrandığı? Sahneye çıkanlara kimse inin demiyor. Bir ara sahnede 15-20 tane seyirci vardı. DJ'in yanında durdular. Adamın çaldığı aletleri incelediler. Hatta bir ara 2 tane kız geldi. Etekli-topuklu ayakkabılı 2 kız DJ'in yanında bostan korkuluğu gibi dikildiler! Bir ara onların, rnb vokal yapacaklarını düşündüm. Ama yoo gayet gereksiz 2 insan orada durdular, DJ'in yanında. Dinleyici, sahnede DJ ve rap yapacak gruplardan başka hiç kimseyi orada görmek istemez. Sahnenin sürekli kalabalık olması disiplinsizliktir, organizatörlerin basiretsizliğidir. Eee böyle bir organizasyonu da haliyle kimse iplemedi. Sahneye çıkanlar, oturup sohbet edenler, dolaşanlar, dışarıda çay içenler...Parti demeye bin şahit ister:))

Tekrar dinleyici kitlesine dönelim. Ortamın yaş oranı takribi 14-15 civarıydı. Eskinin; rastalı, şapkalı, piercingli, bol pantolonlu b-girllerden eser kalmamış. Gayet askılı, badili, şortlu kız dinleyici. Hiphop dinleyicisinden daha çok Serdar Ortaç, Kenan Doğulu konserine gelmiş gibiydiler. Çok şaşırdım açıkçası. Bazısının elinde SLR kamera fotoğraf çekip duruyorlardı. İnsan bir hiphop partisine neden SLR lensli fotoğraf makinesiyle gelir ki?! Sen gazeteci misin? Basın mensubu musun? Hayır. Eğlen, dans et. Oraya eğlenmeye dans etmeye gelmemiş ki. Daha eğlenmesi gerektiğinin bile farkında olmayan berbat bir dinleyici kitlesi. Gerisini siz hayal edin?!

DJ olarak sahnede Arda diye biri vardı. Kendisini çok kötü buldum. Hatta kötüden öte buldum. Bir hiphop DJ'i bu kadar mı kötü hiphop çalar. Ne kadar popüler MTV rapi varsa onu dinletti. Busta Rhymes filan dinletti. Gönlümüz; Wutang dinlemek isterdi. NWA dinlemek isterdi. JMT dinlemek isterdi. Ama hayır. Ne kadar poplaşmış, çöpleşmiş parça varsa onları çaldı. Kendisinin rap birikimi ne kadar ister istemez merak ediyor insan. Hayatımda ilk kez bilgisayarıyla, mikseriyle ilgilenmeyen DJ gördüm! Çok ilginç. Yanına 2-3 kız geldi. Adam bıraktı işi gücü, kızlarla sohbet ediyor. Bir şey anlatıyor. Bakın böyle bir şeye ne hiphop partisinde, ne de house club'ta şahit oldum. Hatta DJ dediğin adam mikserine, cd'lerine bakmaktan etrafına bakmaya fırsat bulamaz. Ama bu DJ maalesef pek ilgili değildi. En azından benim bahsettiğim şeylere...

Saat 14.00'da başlayan partiye ilk önce amatör gruplar çıktı. Amatör dediysem; yaşların 13-14'ten başlayan genç arkadaşlar bunlar. Amatör gruplar çok hevesliydi. Bazılarını gerçekten beğendim. Fakat işin garip kısmı isimlerini öğrenemedik. Çünkü sunucu çok kötüydü. (Ne iyiydi ki :D) Sahneye grup çıkıyor. Adını söyleyen yok. Bağırarak takdim edilmesi lazım. Kimse sahneye çıkan grubu bilmek zorunda değil. Sonuçta hepsi underground mc'ler. Misal ben konserin sonunda poplu rapli tuhaf bir şey söyleyen biri için "bu kim?" dedim önümdeki gence: "Abi bilmiyor musun?" dedi. "Yooo" dedim. "Sokrat abi o" dedi :))) Bilmek zorunda değilim. Kimse bilmek zorunda değil. Ama partiyi sunan sunucu tanıtmak zorunda. O yüzden birçok grubun adını öğrenemedim. O yüzden sadece performansı aklıma gelenleri yazıyorum. Öncelikle amatör gruplar:

Ares & Katip: Sahnede çok hareketli ve renkliler. Birbirleriyle iyi bir senkron yakalamışlar. Seyirciyi coşturmasını da başarıp, alkış aldılar. Böyle devam...

Sergio: Çok konuştu, sıktı. Kriz Empoze diye birinden bahsetti. Açıkçası kimsenin umrunda değildi anlattıkları. Performansını vasatında altında buldum. Pop vokalini kullanarak bir şeyler geveledi. Hiçbir şey anlamadım. Çok kötüydü.

Fobi Kast: Seyircinin arasında ve sahnede çok takıldı. Kendisinden önce çıkan gruba back vokal yaptı. Tabi yaptı denirse. Bana göre yaptığı hoş değildi. Sahnede yığılmış seyirciden çok rahatsız oldu ve haklı olarak hepsini aşağıya indirdi. Baştan beri tüm grupların şikayeti olan "seyircinin kalitesizliğinden" yakındı. Yapacak bir şey yoktu. Gerçekten seyirci berbat ötesiydi! Seyirciye gereksiz bilgiler verdi. Albümünden bahsetti. Seyirciye, "söyleyeceği şarkının exclusive olduğunu ve videosunu çekmelerini" önerdi. Kimsenin umrunda değildi. Yine de 1-2 kişi kaydetti. Performansı iyi değildi.

Nu Sound & Uur: Organizasyonu Uur denilen şahsiyet yaptığı için ismi broşürde büyük puntolarla geçiyor. Hani kim bu dediyseniz baştan söyleyeyim :)))

Neyse. Nu Sound & Uur hardcore stilleriyle dikkat çektiler. Sahnede çok canlılar ve bu leş seyirciyi bile coşturmayı başardılar. Bu çok büyük bir artı. Birkaç tane gaz şarkıları vardı. Şarkılarını biraz daha düzenlerlerse; çok iyi parti hitlerine dönüştürebilirler. Ankaralı bu grup da fena sayılmazdı.

Orçun Varol: Deri ceketiyle arzı endam etti. Arzı endam etti diye süslü cümleler kurduğuma bakmayın. Hayatımda ilk kez duyuyorum bu ismi:)) Şanışer'i bile 3 haftadır bilen birisi "arzı endam etti" deyince; yıllardır Orçun Varol dinliyormuş gibi anlaşılabilir. Öyle anlamayın :))

Seyirciden çok yakındı. Seyirciyi hiç beğenmedim dedi. Organizasyonu da beğenmediğini söyledi. Açık sözlülüğünü beğendim. Ama çok konuşuyor sahnede. Gevezelik yapması çok sıkıcı. İnsanlara "ben çok profesyonelim, sahnede çok rahatım havası" veriyor ama bunu biraz itici buldum. Mesela beati bayık bir şarkı vardı. Biraz bir şeyler söyledi, sonra durup "bu olmadı dimi, değiştirelim dimi?" gibi bir şeyler dedi. Seyirciyle bu kadar laubali olmayı gereksiz buluyorum. Volkan Konak gibi bu kadar çok gereksiz konuşmaya gerek yok. Genel olarak şarkılarını vasat buldum. Fakat ilk sahne aldığında yaptığı acapellayı beğendim. Kötü rapper değil ama kötü şarkı yazıyor. Biraz daha çalışmalı...

Dr. Mr: Geldiğim andan beri sahnedeydi. Açıkçası onu sahnede görmekten çok sıkıldım. Bütün grupların şarkılarına girdi çıktı, sürekli sahnede sunucuya eşlik etti, insanları zorla ayağa kaldırdı. Bir şekilde sahnede duruyor zaten. Sahne önündeki kızlarla sohbet etti. Sonra 2 tane kız geldi. Bu kızlar, yukarıda bahsettiğim DJ'in işi gücü bırkaıp sıhbet ettiği kızlar. Sürekli bunlara sarılıp, garip garip hareketler yaptı. Bir Mc'nin cool olması gerektiğini, sahnede bu tarz pespaye hareketler yapmaması gerektiğini biri bu genç arkadaşa söylemeli. Ayrıca giyinişi de berbattı. Söylediği şarkıları hatırlamıyorum. Sadece sahnede milyonlarca hayranı olan biri gibi davranıyordu. Komikti:)) İsminden, cismine kadar her şeyi itici. Biraz düşünsün, düzeltsin kendini!

Evet gelelim Head-Liner Mc'lere. Konserin ortasındaydık. Organizasyon masasındaki gençlerle biraz sohbet ettim. Organizasyonun gidişatıyla ilgili bilgi aldım. "Şu an amatör gruplar çıkıyor. Şehinşah, Sokrat, Şanışer  bizim ofiste" dediler bana. Saat 16.30 olmuş. Partinin esas adamları ortada yok. Ben böyle bir şey ilk defa duyuyorum. Parti olur herkes birlikte eğlenir. Fakat bu mc'ler bana göre gayet amatör olmalarına rağmen, şimdiden star havalarına bürünmüşler. Ya da birileri böyle bir hava yaratmak istiyor. Jay-Z havaları? Underground rapte çok dandik işler oluyormuş da haberimiz yokmuş! :))

O kadar sıkıldım ki; anlatamam. Amatör gençlerin çoğu iyiydi. Ellerinden geleni yaptılar. Fakat HeadLiner'lardan önce çıkan orta puntolu grupların çoğu berbattı. İçerideki klimanın soğuğu da berbattı. Yaz günü diye içeride kış havası yaratılmış.Çıktım biraz çay içtim. Sıkıntıdan patladım. O esnada bir şarkıya eşlik eden Murder'ı kaçırdım. Çok üzülmedim çünkü onun da adını ilk kez duydum. Fakat öğrendim ki; Murder da çok önemli biriymiş. Olabilir. Çünkü feat perfomansı gayet iyiydi. Canlı performansı da featuringini aratmamıştır bana kalırsa.

Şanışer & Sokrat ST & Berkan Özcan: Çok garip bir şekilde üçü birlikte çıktı. Berkan Özcan denen elemanı zaten ilk kez duyuyorum. Ama o da ünlüymüş demek ki :)) Bu üçlü çıktığında sürekli yanık yanık pop söyleyen bir eleman vardı. Acaba Sokrat bu mu diye merak ettim. Ayağında bağcıklı dexter vardı. Şanışerin de üstünde polo tişört vardı. Bu ikisi zaten rapper kimliğinden sıyrılmak için can atıyor gibiydiler. Şarkılarını Back Street Boys grubunun şarkılarına benzetiyorum. Yani hızlı konuşmalı rap, içli içli pop vokali. Berkan Özcan da aynı tarza sahip. Fakat onun yşaı biraz daha küçük. Saçları tam anlamıyla apaçi style'dı. Bu üç kişi tam bir boyband gibi görünüyordu. Saat 18.30'a kadar bunlar için mi beklemişti insanlar. Yani bu söylenenler, bu yapılan müzik rap olmadığı için mi insanlar böyleydi????


Şehinşah: Sahne almadı! Oysaki Şanışer ve Sokrat söylerken sahne almak için arkada bekliyordu. Şanışer ve Sokrat'tan sonra sahne önündeki liselilerin sahne önünü terkedeceklerini tahmin ettiği için çıkmadı. Haklıdır...

Evet. Yazının sonu işte burası. Bir eleştiri yapıp bitirelim...

İlk geldiğim anda içerideki seyirciyi görünce apışıp kalmıştım. "Nerede homeboy'lar? Hani breakerlar?" dedim.   Erkekler; gömlekli, tişörtlüydü. Kızlar; 14-15 yaşlarında fön çekilmiş saçlarıyla, deri çantalarıyla, elbiseli, badili halleriyle gelmişlerdi. Bir hiphop partisi asla böyle seyircilerden oluşmaz. Asla!!!

Doksanlardaki underground rap camiası, rap için rap yapıyordu. East Coast, West Coast, Gangsta, Funky, Oldschool vs. Hep hiphop kültürü için emek veriyordu. Beslendiği kültür; her zaman hiphop kültürüydü. Sırf o yüzdendir ki; crossover featuringleri bile yapılmamıştır.

Fakat rap 1996-1997 periyodunda, Amerika ve Kanada'da kendi içinde bir evrime girdi. Bu evrimin sonucunda oluşan füzyon rapi çok ciddi bir şekilde etkiledi. 

İşte bu süreçte en fazla yara alan da Türkçe Rap oldu maalesef. Öncelikle Sagopa Kajmer'in nakaratları poplaştırmasıyla başladı. Sonra MT ve arkasından diğerleri geldi. Şüphesiz ki; SK ve MT'nin müzikal databaseleri çok sağlam olduğu için rap camiasının içinde adımlarını çok sağlam bastılar. Fakat özellikle Sagopa Kajmer'in etkilediği bu yeni; "pop yedirilmiş rap yapan jenerasyon" işleri çok farklı bir yöne çekmiş anlaşılan. Sagopa Kajmer rapten %20 çalıp, popa verdiyse; bu gruplar raptan %50-60 çalımışlar. Ortada cücük kadar rap kalmış! Şarkıları Boyzone gibi BSB gibi aşklı, güllü, şiirli pop şarkıları olmuş. Rap arada garnitür etkisi yaratacak bir hale gelmiş. 

İşte bu bağlamda; rap kitlesine, adyobatik olarak pop kültürünün kölesi olan ortaokullu-liseli gençler dahil olmuştur. 

Böyle bir kitlenin katıldığı hiçbir partide rap söyleyerek insanları eğlendiremezsiniz! Hep ezberledikleri nakaratları söylemek için beklerler. Onları ancak o nakaratları söyletecek insanları sahneye çıkararak memnun edersiniz.

Birileri diyor ki; "artık daha çok insan rap dinliyor". Hayır. Ben böyle bir çoğunluk istemiyorum. Hiçbir aklı başında rap dinleyicisi böyle çöp bir kitle istemez. Anlaşılan o ki; Doksanlardaki kitle kolay kolay geri gelmeyecek. 

PS: 10 yılda işler epey kötüye gitmiş. Yazık...

12 Temmuz 2011 Salı

Sagopa Kajmer - Saydam Odalar (2011)


Yetişmek pek mümkün olmasa da; Sagopa Kajmer diskografisi genişlemeye devam ediyor. Önceki yıllarda, diskografinin pik yaptığı KİTS'in detaylı bir muhabbetini yapmıştık. Aradan uzun zaman geçti  ve galiba yeni bir SK albümü kritiği yapmanın vakti geldi. Saydam Odalar 2011...

Sagopa Kajmer diyince aklıma sadece Mic Check sözcüğü geliyor. O, Nefret, Statik'le birlikte jamlare giden şapkalı adam geliyor. Rapor 2'nin klibinde oynayan adam geliyor. Mütevazı olmasa da; en azından öyle görünen bir adam geliyor. Sene 2011, köprünün altından akana sadece su demek yeter mi bilinmez. Nehirler aktı, çağlayanlar çağladı...

Public Enemy ve Hardcore-East Style'dan esinlenen Mic Check, Silahsız Kuvvet ile çıktığında Türkçe Rapin kodlarını iyi kullanmıştı. Klasik Türk Motiflerini, Hardcore East Style ile sentezlemiş, bu şekilde emsallerinden farklı bir yere konuşlanmayı başarmıştı. Ama onun bir avantajı vardı. Beraber jamde mikrofon paylaştığı arkadaşları DJ olmak için üstün bir çaba harcarken onu bunu yapmasına gerek yoktu, çünkü o zaten DJ'di. Her ne kadar gece radyoda çıkıp, "ben DJ Mic Check" deyip, yabancı pespaye pop parçalarını sunsa da! 

*********************

Mic Check'te ilk değişim Mobb Deep'vari bir still kullandığı Pesimist EP'de görülmüştü. Hell On Earth'teki beatlerin benzerlerini (belki de aynılarını?), neredeyse aynı Psychedelic Sound ile yeniden yazmış ve karşımıza Pesimist EP gibi bir albüm çıkmıştı. Pesimist EP ciddi bir esinlenmenin, fotosentezi olsa da; bardağın dolu tarafından bakıldığında Turkish Hiphop Akımının bir dönüm noktası olarak kabul edilmelidir. İşte bir dışavurum, bir iç dökme albümü gibi çıkan proje bu minvalde büyüdü. Silahsız Kuvvet'in içinden doğan bir şey Silahsız Kuvvet'i yok etti. Hayat gerçekten sürprizlerle dolu!

2 yıl sonra Silahsız Kuvvet'in "İhtiyar Heyeti" albümünü alanlar büyük bir sürprizle karşılaşacaklardı: Pure East Coast beatleri gitmiş, yepyeni bir sound gelmişti artık. Mic Check'teki 2. değişim; Jedi Mind Tricks'in artık bir Independent hiphop başyapıtı kabul edilen "Violent by Design" albümünü dinlemesiyle yaşanmış olmalı. Bunu; Yunus Özyavuz'un, "İhtiyar Heyeti" ve "Sagopa Kajmer DEBUT" albümlerinde JMT'nin prodüktörü Stoupe'un kendine özgü stilini kullanmasıyla farkedebiliyoruz. Herhangi bir pop parçasındaki pop vokalini (veya enstrümanı) distorse edip, tekrarlı stringlerle background ve chorus'a yerleştirmek olarak tanımlayabileceğimiz bu üslup, o kadar efsane oldu ki; bunun Yunus Özyavuz gibi birini teğet geçmesi pek mümkün değildi zaten.

Yani Sagopa Kajmer'deki 2002 yılında oluşan ve günümüze değin gelen bu yeni sound; aslında "Violent by Design" albümüne dayanıyor diyebiliriz. Süreç öyle ilerledi ki; karşımıza Saydam Odalar gibi bir albüm çıkınca açıkçası hiç şaşırmadık. Ama işin aslı başka!

*********************

Albümde 7 şarkı, 16 track var. Aslında Saydam Odalar'a Galiba'nın single albümün ve yanına eklemlenmiş, 6 vasat parça olarak da bakabiliriz. Albüm "İnsafa Gel" diye bir parçayla açılıyor. Neyseki forward tuşu var:) Albümdeki tek güzel parça Galiba, gerçekten güzel bir melodi. SK bunu kendi çalmış olabilir. Eğer öyleyse takdire şayan. Nakarat yine pop. Pop da olsa; belli ki bu nakarata epey uğraşmış. Sonuçta ortaya dinlenebilir bir şarkı çıkarmayı başarmış Yunus Özyavuz. Evet bu bir artı, köşeye koyalım...

RZA'nın sıkıştığında Klasik Funk Sound'una başvurması gibi Sagopa da "Herkes"te yukarıda uzun uzun bahsettiğimiz sounda geri dönmüş. Distorse edilmiş sound yine backgrounda yapıştı. Maalesef bu şarkı da kaliteye efektif bir katkıda bulunamıyor.

Kolera'nın Ayben'le ne sorunu var? Nasıl bir sorunu var ki; 5 yıldır çözemedi. O bıkmadı, dinleyiciler olarak biz bıktık. "Bu İşlerden Elini Çek"te, Kolera; kızın ne burnunu estetik yaptırmasını bırakmış, ne aşk hayatını ,ne de kibirliliğini, yalancılığını...Neden bu nefret. Birisi bize de söylesin:)

Albümde gördüğünüz gibi rap ihtiva eden unsurların incelenecek pek bir tarafı yok. Bunların bonus olarak konulduğunu Galiba'nın remikslerini dinleyince daha iyi anlıyoruz. Yunus Özyavuz, remikslere gerçekten özenmiş. Albümün bu 2. bölümünde gerçekten çok başarılı düzenlemeler mevcut. Oryental başlayıp sonradan "goa", "psybient" tadı da veren "Mickolodium Mix", dans kurslarının gözdesi olacak (:D) "Flamenco Mix", yoğun "triphop" etkisinin olduğu "Banjo Mix" ve "80's Groove Mix" dinlenebilecek remiksler olmuş. 

Galiba şarkısında sürekli "kasva" demesi ve şarkının bir yerinde acı acı "Sagopaaağğğ" demesi Galiba şarkısının tadını kaçıran unsurlar. Bunları da söylemeden geçmek olmaz.

Sonsöz (Eteğimizdeki taşları dökelim):
Sagopa Kajmer, gördüğümüz kadarıyla rap dinlemeyen kitleye de yaklaşmayı hedeflemiş. Remikslerin soundlarına ve bazı parçaların rap ihtiva etmemesine bakılırsa; bu konuda tereddüt etmeye gerek yok. Bu remiksler albüm satışı için pozitif bir etki yapar mı. Evet yapabilir. Nerdeyse albümün yarıdan fazlası rap ihtiva etmiyor çünkü! Sagopa Kajmer sound geçişi yapmayı düşünüyor ve bu bir nabız yoklaması olabilir mi? İhtimaller dahilinde...

Yunus Özyavuz'un ulaştığı nokta artık bir gerçeği itiraf etmeyi gerektiriyor. Vokallerin nakaratlarının rapten uzaklaşmasından sonra, soundun da hiphop stilinden uzaklaşması çok ilginç?! Bu tesadüfi bir durum olabilir mi? Belki de Mic Check, artık rapi bırakıp, pop ve elektronic tabanlı albümlere prodüktörlük yapmalı. Bu şekilde (evrimleşen müzikal tarihçesinde) hem kendini rap müzikle kısıtlamış olmaz, hem de daha çok para kazanır. Bu albüm bize ciddi ciddi bunları düşündürttü ve resmen Erol Mütercimler gibi komplo teorisi yaptık. Hep birlikte göreceğiz gelecekte ne olacağını. Ama kesin bir gerçek var ki; Sagopa Kajmer'in müzikal eğrisi explonansiyel bir düşüşte ve eğrinin belini kırmak için acilen bir şeyler yapması gerekiyor...

Editörün Notu: 3

29 Haziran 2011 Çarşamba

Murmur Breeze - Bird Irony (2008)


Abstrakkkt Hiphopa geri dönelim...

İki İngiliz müzisyen; Absurd ve rapper James P. Honey, Murmur Breeze adıyla birleşince ortaya böyle nefis bir çalışma çıktı. Şahsına münhasır label; Cooler Than Cucumbers Records da albümü yayınlayan label. Bu firmayı farklı stile sahip hiphop ekiplerinin çatısı gibi düşünebiliriz.

Albüm, abstract hiphopun sıkı örneklerinden biri. Abstractın başyapıt albümlerinin yayınlandığıı 97-2002 arasındaki dönemi andırıyor. Genellikle entrüman melodileriyle oluşturulmuş atonal sound; çoğunlukla Psychedelic bir havaya sahip olsa da; Dub ve Elektronika öğeleri de ihtiva ediyor.

Bird Irony'deki iyi parçalardan ilk akla gelenleri: "Awake & Dream", "Laughter Scars", "Lude", "I Know Of"

Yeni albüm; Foreshore Reverie'nin çok yakında yayınlanacağını da not düşelim...

Editörün Notu: 4

21 Haziran 2011 Salı

The Lonely Island - Turtleneck & Chain (2011)


Tobacco'dan sonra yabancı gruplara ne kadar uzak kaldığımızı farkettik. Türkçe sözlü rap müziği bir süre kenara bıraksak; hiç fena olmayacak gibi...

Bu sefer çok farklı bir grupla karşınızdayız: "The Lonely Island". 2009'da çıkardıkları ilk albümüyle kendilerine belli bir fan kitlesi yaratan "The Lonely Island" yeni albümü "Turtleneck & Chain" ile tekrar karşımızda.

Doksanların efsane grupları "Vitamin" ve "UF-ER" tarzı Komedi Pop/Komedi Rap yapan grup ünlü rapplerlarla tatlı tatlı dalgasını geçiyor. Bunlar genellikle pop alemine mal olmuş MTV tarzı rapperlar olsa da; Princess Superstar gibi elektronika camiasında bulunan sanatçılar da matrak konusunu olabiliyor. Yahut Naughty by Nature'ın son albümündeki Nature's Fury'deki şarkıları hatırlatan türden şarkılar da...

Albümde güzel şarkılar var. Bunlardan biri Akon'ın feat yaptığı "I Just Had Sex"



Albümdeki şarkılara bakıldığında featuring desteklerinin çok sağlam olduğu görülüyor. Michael Bolton, Snoop Dogg, Rihanna, Santigold ve Justin Timberlake bunların en önemlileri.

Adamlarda ciddi bir anne takıntısı mı var bilinmez. Fakat Anneler gününde hediye alma muhabbetiyle başlayan bir şarkının nakaratı böyle olmamalıydı:))

"I'm a Mother Lover 
You're a Mother Lover 
We should fuck each others mothers"





Albümde bir de Rihanna düeti var. Meşhur Bonnie & Clyde filminin bir parodisi. Rihanna'nın şarkıdaki performansı hayli düşük. J. Timberlake'li Motherlover ile kıyaslanırsa; çok yavan kalmış.

Albümde çok sevdiğimiz Santigold (eski adıyla Santogold)'un da featuringi var. Santigold şarkıya kendi stilini tam anlamıyla yansıtmış.



Kesinlikle tam bir hiphop albümü gibi ciddiye almamız beklenemez. Ama yoğun rap dinleyen ve sinemadan hoşlanan bir kişinin ilgisini çekeceği kesin bu albümün. Şarkılarda da kliplerde de nükteli, absürd bir stil mevcut.

Vitamin ilk kez 21 sene önce bunu denemişti. Bol Vitamin albümünün tadı damağımızdan asla gitmez, diğerlerinin de gitmez. UF-ER'in de gitmez...Sene 2011, dünyada hala comedy rap/pop albümü yapılıyor. Hala özlemle Vitamin'i anıyoruz. 

Bu yazı da "Gökhan Semiz"in olsun. Ruhu şadolsun...

Editörün Notu: 3,5

15 Haziran 2011 Çarşamba

Tobacco - Maniac Meat (2010)


Rapmag'de, sağ köşedeki etiketi görmeyeli çok olmuştu değil mi?!
Parental Advisory Explicit Content!

Tobacco ismi yeni gibi görünse de aslında değil. 10 yılı aşkın süredir müzik piyasasında bulunan Tom Fec'i aslında daha çok Black Moth Super Rainbow grubuyla yaptığı çalışmalardan biliyoruz. Tobacco; Tom Fec'in pseudosu olarak tekrar karşımızda işte!

Albüm, Anticon gibi indie hiphop'un yükselen değerlerinden birinden yayınlandı. Maniac Meat, Kapağıyla ve "Explicit Content" etiketiyle aslında daha ilk baştan Experimental dozu yüksek bir albüm olduğunu kanıtlıyor. Fakat albüm çok ilginç bir şekilde hiphop ihtiva etmiyor! Tom Fec; sytnh-pop, triphop, downbeat, psy-rock, electro, industrial gibi müziklere hiphop'u şırınga etmiş dersek; bu albümü belki ancak anlatabilir. 

Maniac Meat o kadar füzyon bir çalışma olmuş ki; farklı türleri dinleyen dinleyiciler şarkıları dinlerken algılarını açacak. Heryerden tanıdık bir tını yakalamak mümkün: Albümde; Japanese Telecom, Air French Band, Quentin Dupieux'den tutun da; El-P'nin Fantastic Damage, K. Ox'ın Cold Vein albümlerinin bile tadı alınabiliyor. 

Müzikal stil olarak bir alaka kurulamasa da; 2 tane de Beck featuringi var. Böyle bir çalışmada Beck'in sesine çok da gerek yoktu...


Maniac Meat, pure hiphop dinleyenler için biraz ağır gelebilir. Ama kendi türü içindekilerle kıyaslarsak; kesinlikle şahane bir albüm. Anticon gibi bir hiphop label'ının bu kadar sert bir experimental-electronica albümü yayınlaması bazı müzisyenlerin aksine; Anticon'un gelişen ve değişen müziklere kayıtsız kalmadığını ve kucak açtığını gösteriyor. Sadece bu bile Anticon'u sevmek için bir sebep olabilir.

Son olarak; Cyber-Punk kültürünün albümde çok ciddi etkisi olduğunu da belirtelim...

Editörün Notu: 5

10 Haziran 2011 Cuma

Karriem Diggins - Kiki Set (Part 2)

Mixcloud'u her zaman takip ediyoruz. Sadece hiphop değil birçok müzik türünde çok sıkı miksteypler yapılıyor çünkü. Karriem Diggins nam-ı diğer Kabus Kerim, son miksiyle tam anlamıyla coşmuş. Gözden kaçıranlar olmuştur diye burdan yayınlıyoruz. Kulaklıklarınızı takın ve beatlere odaklanın. Sabrederseniz enfes bir miks olduğunu göreceksiniz.

RapMag iftiharla embedding yapar :)))



2 Haziran 2011 Perşembe

Analizler 2: Lirikal Öykü Tasarımı

Türkçe sözlü rap'te lirik yazılırken; -özellikle doksanlı yıllardaki rap şarkılarında- üzerinde hassasiyetle durulan bir konu vardı: Rap şiirinin bir konu ihtiva etmesi...

Doksanlı yıllarda ve 2000 yılının ilk çeyreğinde boy göstermiş birçok grup bu konu üzerinde durdu. Bazıları hala "rap isyandır, öfkedir, o'dur bu'dur" diye tarih öncesi söylevler yapıyor mudur acaba?! Rap en temel deyişiyle; 'insanın kendini ifade edebilmesi' için ortaya çıkmış bir akımdır. Gerçekten de rap müzik ile birçok kişi düşündüklerini direkt bir şekilde ifade edebildi. Halk düşmanı olarak adlandırılan Malcolm X'i ikon kabul eden efsanevi grup, isimlerinin manası sorulduğunda, "eğer o halk düşmanıysa; biz de halk düşmanıyız" diyordu. gerçekten de PE, bütün şarkılarında ırk ayrımcılığından net bir şekilde bahsetmiştir.

PE'ye nazaran daha gangsta takılan efsanevi hiphop artisti Tupac Shakur da, "Chances"ta çok elzem bir konudan bahsediyordu. Ama "Toss It Up" şarkısında, bu sefer konu daha minimaldi: hasmı; Notorious BIG ve kankalarıydı ve söylediği sözler yenilir yutulur şeyler de değildi açıkçası!

Minneapolis'li rap duosu Atmosphere'ın rhymer'ı Sean Delay, Lucy Ford EP'deki "If I Was Santa Claus"da belki de rap dünyasının en romantik aşk şarkılarından birini yazmıştı. Hem de hiç RNB ve Pop'a başvurmadan, sadece muhteşem lirikleriyle. Son albümlerindeki şarkısı; "Puppets"ta da durum farklı değildi açıkçası...

***********************************************

Türkçe Rap'te Öykü Tasarımı

2000 yılından sonra Türkçe Rap'te lirikal bir devrim oldu. Artık şarkıların anlattığı bir şey yoktu. Bir sürü kelime oyunları, benzetmeler, fleksler vardı. Bol scratchli altyapılar vardı. Bu dönüşümde, Fuat'ın Türkçe Rap'te abstract hiphopu ilk kez denediği "Hassickdir?!" adlı teypin etkisi çok fazladır. Çünkü abstract; bir nevi kelimeleri kullanma sanatıdır. Anlamsız gibi görünen bir sürü ilginç kelime postmodern bir rap şiiri yaratır. İyi bir rhymer yazdığı sözlerle zihinleri harekete geçirir. Beatler sadece bu sözcükleri desteleyen yan ögelerdir.

Hassickdir'den bir pasaj:
"Ayaklar üzerine diktiğin, elle tutulur, götle yıkılır imparatorluğunun karşısında bazı güçler olduğunun anlamanın vakti geldi de geçiyor!"

Bu kadar sağlam bir mesajı, bu kadar farklı bir şekilde vermek? Kesinlikle çok etkili!



Abstract Hiphop, Türkçe Rap'te bir süreçti. Bu süreçte kültürü bu şiirleri yazmaya yeten seleksiyondan geçmeyi başardı. Fakat maalesef 200 meshlik bir eleğin üstünde kalanlar gibi; bu stilde hiç kimse eleğin üstünde kalmayı başaramadı. ve sonuçta Türkçe Rap, kendi temel özelliğini; storytelling'i, yani öykü anlatıcılığını kaybetti. İmkanlar da artmıştı üstelik! Artık gençler evlerinde ses kartı iyi olan bir bilgisayara kurdukları müzik programlarıyla ve bir mikrofonla şarkı yapabiliyorlardı...

Türkçe Rap'in başladığı noktaya dönelim. 1990-2000 arasındaki epizota. Bu süreçte mc'ler stüdyolara çok ciddi paralar harcadılar. Bir şarkı yapmak gerçekten çok zordu. Bir prodüktör bulmak çok zordu. Bilmem kaç byte'lık amigalarda yaptıkları beatlere söylediler. Rap, beat, müzik hepsi bir yana şarkıların bir öyküsü ve bir ruhu vardı. Şimdiki gençler mc'lerin tam aksine!..

Şimdi geçmişe dönüp, bazı Türkçe Rap albümlerindeki storytelling'i inceleyelim:

Islamic Force - Mesaj (1997)

Islamic Force, Turkish Hiphop'ın en büyük gruplarından biridir. Temel aldığı model; Turkish motiflerin Amerikan motifleriyle entegrasyonudur. Bunu tematik öykülerle birleştirmiştir. 

Şarkılarında, Alman halkını eleştirdiği kadar çeteleşmiş Türk gençlerini de eleştirir. Uyuşturucuya da değinir. Müzik alemindeki kendi sıkıntılarına da. Diskoya da gider, yer sofrasında yemek yemeye de.

Islamic Force'un müziğini, anlattıklarını anlayamıyor olmak; bir rap dinleyicisi için çok handikap, çok büyük eksiklik...

Selamün Aleyküm: Köylerinden çıkıp, Almanya'ya yerleşen ilk nesil; cahil oldukları için Almanlar tarafından küçümsendiler. Bu insanları Almanlar istedikleri gibi kullanabileceklerini düşündüler. Ama o insanlar orada zekalarını kullanarak tutundular, zengin oldular. Bu sefer; psikolojik baskıyla orada yaşayan Türkleri ezmeye çalıştılar...

Mesaj: "Para kazanmak uğruna çocuklarıyla bile ilgilenmeyi unutan insanların çocukları uyuşturucuya başlıyor" diyor şarkıda. Uyuşturucu ile ilgili bir bütün sorumluları şarkının öyküsüne yerleştirip, eleştiriyor.

Yağma Sofrası: Tevfik Fikret'in meşhur; "Han-ı Yağma" şiirinden esinlenerek, devlet yöneticilerinin rüşvet yemesini eleştiriliyor.

Anaları Ağlatan: Almanya'da gangsta takılan gençler eleştiriliyor. Belli bir zümrenin içinde çeteleşen gençler; cinayete karıştıklarında; üzülen sadece kendileri ve anaları oluyor.

Para: Baba parası yiyen zengin bir genç ve ona nasihat veren 2 kişinin hikayesi. Şarkıda anti-materyalist bir yaklaşım mevcut.



Bektaş & Sırtlan - Satırlarımıza Başlamadan (2005)


Oldschool babalardan Bektaş'ı çok severiz. Bazıları Erci E'nin Sohbet'indeki nefis liriklerinden bilir. Bazıları da Maffay'la Cartel'deki efsanevi performansından. Ama kuşkusuz, Bektaş çok daha eskilere dayanır. İşte eskilerden biri olan Bektaş, 2005 tarihli bu albüme doksanlar tadı katmış. Biraz arabesk sosu fazla olsa da; şarkılardaki hikayeleri dinlerken albümün süresi kısa geliyor. Aslında hiç de değil...

Elveda: Sonu buruk bir biten arkadaşlığın hikayesi. Bazen dost diye güvendiklerimiz en büyük düşmanlarımız olabilir. En iyisi bir an önce bitirmek...

Tomar Bey: Albüm firmalarının müzisyenlere bakış açısı, örneklerle eleştiriliyor. Müzik piyasasındaki kokuşmanın temel sebebine değinilmiş.

Özür Dileriz: Bektaş ve Sırtlan geçmişe dönelik pişmanlıklarını anlatıyorlar. Şarkı; bir nevi günah çıkarma.



Nefret - Meclis-i Ala/İstanbul (2000)


Nefret'i, Doksanlardan kalan son storyteller'lardan biri olarak kabul edebiliriz. Doksanların son çeyreğinde kurulan grup; demolardan sonra, Yeraltı Operasyonu'nda adını geniş kitleye duyurmuştu. Meclis-i Ala'da uzun bir birlikteliğin ilk ürünü var. Şarkılar genel olarak underground hiphop ekiplerinin sorunlarına dayanıyor. Bununla birlikte insandaki mutsuzluk duygusunu yansıtan müthiş şarkılar var. Nefret'i oluşturan ekibin, bu ilk çalışmasındaki tadı, ikilinin sonraki hiçbir albümünde alamadık. Birlikte ya da ayrı... 


Yeraltında Yaşamak: Underground rapperların sıkıntıları, French Style liriklerle magazin dünyasına giydiriyorlar:)

Doğanın Kanunu: Hedef 12'nin Doğanın Yeşili şarkısıyla birlikte doğa üzerine yazılmış nadir Türkçe Rap şarkılarından biri. Doğaya zarar veren faktörlerin en başında insanlar olduğu -özellikle- vurgulanmış.

Dünya ve Para: Para ve İnsanlık üzerine derin bir söylev. Dr Fuchs'un Uçan Silahlar'dan beri denediği gangsta stil; şarkıya fazlasıyla hakim.

İntihar: Türkçe Rap'in kıymeti bilinememiş nadide parçalarından biri. Şarkıda 2 karakter var. Biri intihar etmek istiyor. Arkadaşı ise onu intihardan vazgeçirmeye çalışıyor. Nefis bir öykü, nefis bir battle, muazzam bir parça!



Le Cadro - Bizden Söylemesi (1996)


Almanya'da kurulmuş gruplardan Le Cadro; ilk albümünden sonra dağıldı. Bu albümde rapping ve altyapılar biraz sıkıntılı olsa da; albümlerinde dinleyicinin ilgisini çeken sözler yazmışlar. Sözler siyasi, sosyal ve gangsta kültürünü ele alıyor.

İçerideki Türkler: 20 yıllık Turkish Hiphop tarihinin en ilginç şarkılarından biri olsa gerek. Almanya'da hapse giren Türklerin hapishanede yaşadıkları sıkıntıları anlatılmış.

Elinde 5 Kart: Bir önceki durum bu parça için de geçerli. Kumarla ilgili yazılmış en detaylı rap şarkısıdır Elinde 5 Kart. Hem de yüzeysel değil, tumturaklı örneklerle!


Bize Cadro Derler: Almanya'daki sokak yaşantısına göz atan gangsta style şarkılardan biri. 

Sert Müslümanlar - Ay-Yıldız Yıkılmayacak (1998)


Kimileri küçümse de; gangsta stilini icra eden gelmiş geçmiş en iyi gruplardan biridir Sert Müslümanlar. Şarkılarında genel olarak çete hayatından, islami mavzulardan ve Almanya'daki gurbetçilerin yaşadığı sıkıntılardan bahsetmişlerdir. Bütün albümlerinde müslüman olmayanlara ve Almanlara karşı çok sert faşizm öğeleri içeren lirikler mevcuttur.


Gerçeklerin Şarkısı: Evinden alınıp, kodese tıkılan bir gencin hapishane macerası. Bazen son pişmanlık fayda etmiyor...


Solingen: Meşhur "Solingen Faciası"na atıfta bulunan şarkı, gerçekten çok sert sözlere sahip. Solingen Olayı'nı konu edinen parçada, Nazilere çok sert mesajlar mevcut.


Vuran Kırana: Turkish Hiphop'un en güzel battle raplerinden biri. Anlaşılan; grubun Karakan'la ciddi problemi var. Şarkının nerdeyse tamamı Karakan'a hitaben yazılmış!

Katil: Almanya'nın sokaklarında geçen ilginç bir gece. Şarkı, klasik gangsta öyküsüyle başlıyor, son kısmında ütopik ve ilginç bir hal alıyor:)


Kara Öfke - Kara Öfke (1999)


İzmir'li rap grubu Kara Öfke, çıkardıkları bu ilk ve tek albümleriyle hardcore-west stilini gangsta ile harmanlamış. Şarkılarda Cypress Hill ve Ice-T gibi efsanevi rapperların havası hissediliyor. Ritmi yakalamak için sözcükleri komik bir şekilde uzatarak söylemişler. Albümü dinlerken -kısmen- mesaj vermeye çıkardıklarını da görüyoruz.


Gecekondu Çocuğu: Aslında ciddi bir sorundan bahsediyor Kara Öfke bu şarkıda. Varoş mahallelerinde yaşayan gençlerin, kolay yoldan zengin olmaya çalışırken, yaşadıklarından bahsediliyor. Turkish Hiphop'un şiirlerine düşmüş nadir temalardan biri olsa gerek.

Mastika - Alt Tabaka (1997)


Değeri anlaşılamamış bir albümdür Alt Tabaka. G tarzının en güzel örneklerinden biri verilmiştir. Almanya'daki Türklerin, Naziler ve Almanlar tarafından ezilmesinden ziyade; Türklerin kendi kültürlerine ve yaşantılarına odaklanmışlardır. Oradaki hayatı, gençlerin kendi iç ve dış bunalımlarını analitik şekilde yansıtmışlardır. Çuvaldızı Almana değil daha çok kendine batırmış bir albümdür Alt Tabaka. Bu açıdan 3. nesil tarafından yayınlanmış Turkish Hiphop albümlerinin yanında çok ayrıksı bir noktada olduğunu söyleyebiliriz.


Çözümlerde Felaket: Nefret'in İntihar şarkısının tadını veren bir şarkı. Belki İntihar şarkısına ilham veren şarkı bile olabilir bu nefis track...

Hayattan kopmuş, işsiz, mutsuz, kendini alkole vermiş bitik bir genç var. Maskara, ilk bölümde, genci bu tutumundan dolayı çok sert şekilde eleştiriyor. Hakarete varan bu eleştirilerden sonra 2. bölümde, Seyn, olaya farklı bir açıdan bakıyor. Sanki Maskara'ya cevap verir gibi gencin hayatını anlatıp, gencin haklı olduğu taraflar da olduğunu belirtiyor.

Türk aile yaşantısındaki sorunların temelini Anne-Babab konseptiyle anlatan bu şarkı Alt Tabaka albümünü sevmek için sayısız nedenden biridir.


Vay Genç: Almanya'da 3. nesil gençlere getirilen ciddi bir eleştiridir Vay Genç. Karakter betimlemesi ve öyküleme;  tam da doksanlardaki Türkçe Rap şarkıları tadında.

Nesiller: Kesinlikle Mastika'nın en iyi parçası. Almanya'daki 3. nesilin yaşadıklarını anlatırken, sokak yaşantısından ve Türk kültüründen beslenen şarkı; Turkish Hiphop akımının en sağlam gangsta parçalarından biri olarak kabul edilebilir.

Deli Olacam, Fıttıracam: Mastika'nın albümlerinden en güzel şarkılarından biri olsa gerek. İstanbul'da işe gitmek için yola çıkan bir adamın sinir bozucu maceraları anlatılıyor. Tüm bu öykü dahilinde İstanbul'un kaotik yapısına ciddi eleştiri getirilmiş. Şarkının beatleri zayıf olsa da rhyme etkisiyle kendini dinlettirebiliyor.

Fakat şarkıda bir hata var. 1997 yılında Türkiye'de idam cezası kaldırılmıştı.

Bizim Mahallede: Şarkı; geçmişe, Peyk ve Maskara'nın gençlik yıllarına dönüyor. İki mc hayatlarının kesitlerini anlatırken, Almanya'daki gençlik, mahalle ve çete kültürüne de odaklanıyor. Her şey gayet iyi, nakaratta rnb vokal yapmaya çalışan kargayı saymazsak tabii:))



Yeraltı Operasyonu (2000)


Liseli Genç: Bu kadar şarkı yazmışken Yener'i yazmasak çok ayıp olur. Lise okurken, kötü arkadaşlarla tanışan ve uyuşturucuyla alışan gencin öyküsü kesinlikle muhteşem. Şarkı "seni okutmak için baban ceketini sattı" bölümde mental olarak zirveye ulaşıyor...

Töre: Yener'in, Liseli Genç ile birlikte ilk dönem demolarında yer alan şarkılardan biridir Töre. Buram buram east coast kokan şarkı; töre cinayetlerine yine çok duygusal bir açıdan yaklaşmış ve şarkı aynı Töre cinayetlerindeki son silah darbesi gibi; son sözünü, son beatini vurup bitmiş. Fade out'suz, aniden...

Sultana - Çerkez Kızı (2000)


Kuşu Kalkmaz: Feminizmi önemseyen nadir rap şarkılarından biridir. Ghettolarda yaşayan kadınların çektiği çileyi biraz sert bir üslupla dile getirmiş Songül Aktürk.

Hümanizm: Anlayabilene!


Karakan - Al Sana Karakan (1998)


Almancı Yabancı: 1. nesilin Almanya'ya gitmesinden, 3. nesile kadar olan sancılı süreci anlatan nefis bir Karakan şarkısı. Tam anlamıyla panorama...

Kapıkule'ye Kadar: Storytelling olayının belki de en doyurucu örneklerinden biri. Dinleyici olarak, resmen Alper ve Kerim'in ailesiyle Türkiye'ye yola çıkmış gibi hissediyoruz. Almanya-Türkiye arasındaki maceraları sanki oradaymışız gibi yaşıyor. Şarkı, Al Sana Karakan'ın peak yaptığı anlardan biridir.

Anam: Mt'nin 18 Yaşım adlı parçasıyla birlikte annelere yazılmış en güzel rap şarkılarından biri. Tüm evlatlar hata yapar...



Devam edecek...


28 Şubat 2011 Pazartesi

Cartel - Bugünkü Neşen Cartel'den (2011)


RapMag'da 3 senedir neredeyse bütün gruplardan bahsettik. Bir tek Cartel'in, kendisiyle aynı adı taşıyan efsane albümünden bahsetmedik. Yazılacak çok fazla şey vardı ve henüz sırası gelmemişti. 95 Cartel'in sırası gelene kadar inanılmaz bir şey oldu ve Cartel, ikinci albümüyle geri geldi: Hayalden de öte bir şey olsa gerek!

Albüme bakmadan önce biraz geriye dönelim:
Cartel'in toplanma hikayesi artık o kadar çok yazıldı çizildi ki; bunu tekrar yazmanın hiç bir anlamı yok. Asıl mesele; "Cartel nasıl kuruldu değil, "Cartel neden dağıldı!"

Cartel üyeleri sırf albümün çıkabilmesi için (Kabus Kerim'in de dediği gibi) bazı belgelere üstünkörü imzalar atmışlardı. Hayat gariptir ya; Cartel, inadına Türkiye'yi yıkıp geçti. İşte o dönem Cartel'in menajerliğini yapan kişi; Cartel'in adından tutun da, logosuna kadar her şeyin lisansını kendi adına kaydettirmişti. 7 kişinin amatör duygularla doğup büyüttüğü çocuğu birisi alıp götürmüştü işte! "Kim bu?" diyen olabilir. Cartel klibinin en başındaki 'radyo dinleyen adam'; bahsettiğimiz kişinin ta kendisidir. Bu kişi projeyi gerçekleştiren kişiydi ama röportajlarda, fotoğraf çekimlerinde hatta klipte bile Cartel elemanı gibi davranıyordu. Onu, Barış Manço'nun 7'den 77'ye programında bile izledik. Hangi sanatçı sahneye menajeriyle çıkardı ki?! Evet, işte buradaki durum ziyadesiyle farklıydı. 

Diğer detayları bilmiyoruz. Grubun isim hakkını aldığı için albüm satışlarından daha fazla pay istediğini düşünüyoruz. %50-%50 gibi. Yani 7 kişi her şeyi hazırlayıp, sadece isim hakkı için bir kişiye %50 veremezdi. O zaman emeğin bir anlamı kalmazdı. Aslında o dönem Cartel'i oluşturan gruplarda esasen kendi albümlerini çıkarma planları da vardı. Cartel sadece bir proje diye düşünülmüştü. Grup içindeki bazı küçük tatsızlıklar da bu dağılmaya tuz biber oldu. 

İşin kötü tarafı Cartel gibi büyük bir ismi arkasına almış, son hızla giden 3 ekip; Cartel çatısı yıkılınca sahipsiz kalmış; Karakan, Erci E gibi isimlerin vizyonu kitleleri sürüklemek için yeterli gelmemişti.

1999'de çıkan single albüm; Cartel'le Maffay da grubun isim hakkını bulunduran menajerin çabalarıyla olmuştur. Her şeye önayak olduğu kadar köstek de olan bu şahıs hatasını anlamıştı ama maalesef artık iş işten geçmişti!

Cartel sonrası dönemde kendi albümüyle başarısını devam ettireceğini düşünen gruplardan biri de Karakan'dı. Cartel adıyla 7 kişilik, kalabalık bir grupla çalışmaktansa; sadece kendi müziklerini onlara cazip gelmiş olabilir. Ama hesaba katmadıkları bir şey vardı: Dinleyici aslında Cartel'i sevmişti! Bu gruplar içinde en büyük hayalkırıklığını Karakan yaşamıştır. Aynı hayalkırıklığını kendileri kadar rap camiası da yaşamıştır. 

Bazen çoğu kez işler hesapladığımız gibi gitmiyor!

...

***************************************************

Albüm bir indie label olan GRGDN tarafından yayınlandı. Booklet'ini incelediğinizde elbette ki Cartel'deki hiphop style bir mizanpaj göremiyorsunuz. Böyle bir dizayn Tunç dindaş'ın release ettiği Yeraltı Operasyonu 1'den beri yok. Hiphop style bir bookletle karşılaşsak; herhalde büyük sürpriz olurdu. Bir de Cartel üyeleri bütün resimlerde çok kötü çıkmışlar. Galiba resimleri hiç incelemişler. Detaylara takılıyoruz gene:) Neyse...

Albüm nefis bir introyla açılıyor. Albümde tüm sample'lar baştan yazılmış, bazı enstrümanlar canlı çalınmış. Bu, Açılış'ta bile farkediliyor. Açılış, dinamik ve sert bir müzikle döndüklerine dair bir işaret veriyor. Gerçekten de çoğu şarkıda gitar riffleri duymak mümkün. Gang Bang şarkısıyla; Rapor 2 & Radical Noise ortak çalışması Çiz'den beri crossovera hasret kalan bünyelere güzel bir kıyak yapmışlar. 

Albümde bariz bir happy mood, bariz bir coşku var. Sanki yeniden dönmenin coşkusu gibi. Fırlatın C'leri Havaya, Bu Gece Bize Gel, Birlik single ile birlikte hit olmaya en büyük aday parçalar. Havalar ısındıkça daha çok araba camı açtırtacaklar:)

Albümde Babalu'dan kaynaklanan bir latin havası var. Bazı şarkılarda lokal bir lezzet katıyor. Mi Casa Su Casa'da bu, tüm soundu etkilemiş. Açıkçası çok güzel olmuş.

Erci E'nin sevdiği klasik stili funkystyle da mevcut: Fazla Takma, Devam Et Yoluna parçaları tam onun havalardan...

Son tracklerde beşli biraz vites küçültüyor:

Manga'dan Ferman'ın featuring yaptığı Sen; albümün nadide işlerinden biri olmuş. Çoğu kişi müptelası olabilir. Kutsal Damlalar ve Değiştiremez Kaderini Hiç Kimse ile bu 3 parça; albümün temposunu düşürerek ilk parçalarda temposuyla yüklendiği dinleyicinin de bir nebze olsa yükünü alıyor. 

Albümü genel olarak gözden geçirmek gerekirse; Cartel'in 1995'te yaptığına benzer bir iş yaptığını görüyoruz. Her şarkı farklı bir tat katıyor. Sound, ritm, style, vokal vs her ne olursa olsun; her şeyiyle çok seslilik içeren, dolu dolu bir çalışma olmuş. 

Sound: Alaturka, Balkan, Latin ve şu an aklıma gelmeyen bir çok motifle işlenmiş. 
Style: Hiphop soundu sırtını çok sağlam müzik türlerine yaslıyor: Electo, house, rapcore gibi stillerden tutun Big Beat'e kadar dolu dolu bir müzikal arkaplanı var albümün...

ve tüm bunlarla birlikte Cartel hala taş gibi rap yapıyor. "Asla 1995'teki Cartel gibi olamaz", "Kabus Kerim'siz olmaz" diyenlere inat yapar gibi!

***************************************************

Kabus Kerim ve Çelik Bilek Apo, Cartel'e dönmediler. Aktif olarak rap yapan biri olarak Çelik Bilek Apo'nun her şeyden önce bu kadroda mutlaka olması lazımdı. Olmadı ama en azından Apo sessiz kaldı. Kabus Kerim ise; "eski ruh yok. ticari amaçlar var" dedi ve Cartel'e katılmadığı gibi arkadaşlarını da gizliden gizliden yukarıdaki gibi polemiklerin içine soktu. Kabus Kerim'in Cartel'e katılmamasındaki asıl amacı; Cartel'in ticari amaçları mı acaba? Rapi desteklemek; '5 satır lirik yazıp, altına tek beat döşeyip, bunu nette yayınlamak' mıdır? Hayranları için bu kadarını yeterli görmek midir? Eski Türkçe-Pop parçalarını beatlerle miksleyip yayınlamak yeterli midir?

Cartel sevenler için, Karakan sevenler için herhangi bir şeyi düşündüğü yok Kabus Kerim'in. Görünen o ki; Maalesef O'nun rap ateşi sönmüş. O artık pikaplarıyla mutlu olmayı yeğliyor büyük ihtimalle. Söz yazıp, bunları söyleyip, sahnelerde ter atmak ona göre olmayabilir. Buna herkes hak verir. Ama bunun yerine; bir zamanlar bir ülküye baş koyduğu arkadaşlarının böylesine emek verdiği, böyle bir iş için "ticari" diyip, kesitirp atmak doğru değil.

Umarım Kabus Kerim bir rap albümü çıkarır da; tüm bu söylediklerimiz faraza haline gelir. Ama öyle bir şey olmayacak. O yüzden Cartel'e saygı duyalım, 15 sene sonra geri dönen, 40 yaşındaki çoluklu çocuklu adamların böyle nefis bir albüme imza atmasına saygı duyalım. 

Umarım bu albümü de netten indirmezsiniz!

Editorun Notu: 5